Cuma, Kasım 25, 2011

Başucumda duran cam bardağa uzandım ruhumla beraber ağrıyan kemiklerimi ekin zamanı buğdaylarda tarla böceği olması kadar alışılmış bir durumdan sayarak, su dediğin berrak olmalı elbet ama gecenin karanlığında rengini görebilecek durumda değilim, günlerdir beklemişliğin içine kattığı tozları da tabi.Birkaç yudum alıp gerisin geriye yatağa yığılıyorum.


Sevmiyorum bu gece kendimi, senin sever gibi göründüğün aslına sadık olmayan yarından kurtarmak için atıyorum o sen yanlarımı bir bir ve bir daha geriye almamak üzere gönderiyorum nereye giderse.


Biliyorum, her ter ediliş başka bir parçayı alıp götürüyor henüz un ufak olmamış ruhumdan ama duvar sağlam olsa da aradan dökülüyor küçük taşlar ya da tuğlalar ve bir zaman sonra harap bir görüntüye ulaştıracak biliyorum. Harap duvarların halini görmemiş değilim, ya biri sızar dibinde ya gelir çöp dökerler ya da “BURAYA İŞEME” uyarısına rağmen gelir geceden kalma biralarını bırakıverirler. Nereye kadar ayakta kalır bilmem, bildiğim tek şey; kendimi sevmiyorum bu gece…

5 yorum:

  1. merhaba elenore,

    ben de sevmiyorum bu gece kendimi. yine de burada olmaktan garip bir huzur, saklamaya çalışmadığım bir sevinç duydum...

    YanıtlaSil
  2. Aglea,

    Bazen böyle gecelerin sabahında bir başka ben bulmayı, onu daha çok sevmeyi ama hiç yoksa sadece sevebilmeyi ümit ediyorum..

    Paylaşılan sevgiler umut verdiği gibi paylaşılan sevemeyişler de güçlendirir bazen insanı, belki de öyle...

    Selamlar,

    YanıtlaSil
  3. Evet küçüktü, şüpheyle bakıyordu dünyaya ve görmüyordu kırgınlığındaki yetişkinliği.

    Yahut şöyle başlayalım:

    Henüz bilmiyordu ne çok sevilmesi gerektiğini, hak ettiğini, bilecekti...

    YanıtlaSil
  4. Kırgınlıkla büyümek bu kadar yormalı mı Min'el, bu kadar uzaklaştırmalı mı bildik, tanıdık kokulardan?

    Bu satırların sevmenin ne olduğuna dair tahminler yürütmektense bile isteye yaşayan bir kadından geldiğine inanarak çekiyorum içime ya korkum boğulmak değil yarım nefesle yaşamak..

    YanıtlaSil